NUR SAĞLAMER

Tarih: 02.04.2020 13:53

Yarım Kalmış Hikayelerimin Hikayesi

Facebook Twitter Linked-in

İnsanoğlu her sabah güne 'Merhaba' derken aslında hikayesini yazacağı yeni bir sayfa açar yaşam defterinde. O hikaye daha doğmadan çok önce yazılmaya başlanmıştır.

Herkesin hikayesi değişik renklerde başlar ve her gün farklı oranlarda buluşur mavi, sarı, kırmızı, beyaz kendi içinde. Ve iç içe geçerken bu renkler, morlar, pembeler, turuncular, siyahlar oluşur farklı tonlarda.

Hiçbirimiz hikayemizin son cümlesini kendimiz yazamayız. Zaten nokta yoktur yaşamda. Hep virgül. Çünkü bizim bıraktıklarımız bir şekilde devam eder şu mavi gezegende belki de evrenin bir yerlerinde. Bu durum biz insanoğluna özgü değil sadece. Doğada ne tamamen yok olmuştur ki? Her şey bir dönüşüm içindedir ve bir şekilde yaşar.

Taşlar benim için çok önemli hikayeler barındırır bünyesinde. Öyle hikayeler anlatırlar ki bana, dinlerim saatlerce gözlerimi kırpmadan. Milyarlarca yıl önce başlamıştır bu hikayeler yazılmaya. Ne ateşler ne patlamalar ne savrulmalar vardır önsözünde. Sohbet ederiz karşılıklı. Önce kirpiklerimden fırçamla tamamlamaya çalışırım yarım kalmış hikayeyi. Sonra alırım elime fırçamı, boyamı size anlatırım konuştuklarımızı.

IMG-20200402-WA0006-min      

Taşlar üzerine yaptığım tablolarımı elime aldığımda ya da siz elinize aldığınızda dört buçuk milyar yıl, elinizde, sanatsal bir boyutta durup size, bize bakar. Doğayla ortak çalışmam öyle büyük bir heyecan ki. Dört buçuk milyar yıl önce başlayan çizgiler, renkler, girinti-çıkıntılar yani yarım kalmış hikayeler benim hikayemle tamamlanıyor. Bu tabloyu ne ben ne bir başkası bir daha yapamaz, kopya edemez. Eşsiz, benzersiz ve dünyanın en eski tablosu. Yarattığım bu resim tarzıma bu nedenle YARIM KALMIŞ HİKAYELER ismini koydum. Yarım Kalmış Hikayeleri tamamlamaya ne zaman başladın diye sorarsanız eğer sizinle beraber başladım derim. Neden mi?

Çocukken çoğumuz bulutlara bakıp, onları bir şeylere benzetmişizdir. Bazen tavşana bazen köpeğe, kediye ya da eve, bir cezveye. Tavşanın bir kulağı eksikse hayalimizde onu tamamlamışızdır, kedinin kuyruğu kısaysa onu uzatmışızdır, evin kapısı belli değildir, biz onu hemen çizmişizdir kirpiklerimizden fırçamızla. Çocukken belki de çoğumuzun en neşeli oyunu olmuştur bulutlarla oynamak. Çoğumuz yaş alırken çocukluğunu unutur. Büyümek için çocuk ruhumuzu terk etmek zorunda olduğumuz sanılır. Çocuk ruhumuzu terk ettiğimiz an yaratıcılığımız da körelir oysa. Merak etmeyen, küçük şeylerden mutlu olmayan, olayları herkes gibi aynı kalıplarla düşünen, birbirinin benzeri kişiler oluruz çoğumuz. Aykırı olmaktan korkarız dışlanırız diye. Oysa aykırı olmak demek, çocuk ruhu kaybetmemiş olmak demek. Söylenen her şeyi kabul etmeyip, araştırmak kendince yorumlamak ve kendi yolunu çizmek insanı birey yapar. İnsan her yaşta bulutlarla oynamalı hatta çocukken oynadığından daha fazla oynamalı. Oynamalı ki; sanatçı, bilim insanı, fikir insanı olsun. Olsun ki dünya daha güzel olsun.

   Sevgilerimle

  Nur Sağlamer


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —