İş bitti; köylü köyüne, evli evine gitti. Geriye sadece yanlış anlamalar kaldı sokakta.
Oysa bir zamanlar bu sokaklarda insanlar birbirine “günaydın” der, bir kahve içimiyle dertleşirdi. Şimdi aynı sokakta herkes birbirinden kuşkuyla geçiyor. Her söz, her niyet, her bakış yanlış anlaşılıyor. Kimse kimseyi gerçekten dinlemiyor artık. Herkes sadece kendini anlatmak, hatta kendini savunmak peşinde.
Toplum olarak öylesine hızlı yaşıyoruz ki, kelimelerin ağırlığını unuttuk. Sosyal medyada bir cümlelik bir paylaşım, bir anda bir linç dalgasına dönüşebiliyor. Yüz yüze konuşsak belki güleceğimiz bir espri, ekranda bir kavganın fitilini ateşliyor. Çünkü artık “anlamak” değil, “haklı çıkmak” istiyoruz.
Haklı çıkmak uğruna dostlukları, aileleri, komşulukları kaybediyoruz.
Köy meydanında, apartman önünde, kahvede kurulan o sıcak iletişim zinciri koptu; yerini ekran başındaki sanal tartışmalar aldı.
Oysa toplum dediğimiz şey, sadece aynı toprak parçasında yaşayan insanlar topluluğu değildir. Toplum, birbirini anlamaya çalışan insanların bir arada var olma biçimidir.
Eğer birbirimizi dinlemeyi, empati kurmayı, karşımızdakinin cümlesinin sonunu beklemeyi unuttuysak; o zaman en kalabalık şehirde bile yalnızız demektir.
Yanlış anlamalar sokakta kaldı, çünkü artık kimse o sokağa uğramıyor.
Belki yeniden birbirimize dönmenin, yeniden dinlemenin zamanı gelmiştir.
Belki bir “yanlış anladım” diyebilmenin cesareti, insanlar arası küslüklerin en büyük onarımı olur.
Bu hafta benden bu kadar hoşçakalın.