DOÇ.DR.CENGİS T. ASİLTÜRK

Tarih: 30.06.2019 16:50

TÜRK SİNEMASINDA SEYİRCİ ERİMESİ-2019

Facebook Twitter Linked-in

     TÜRK SİNEMASINDA SEYİRCİ ERİMESİ-2019

         Özünde tamamen sinemayla ilgili olan bu yazıyı oluştururken, esas sorunsalı daha anlaşılır hale getirebilmek amacıyla, çok farklı alanlardan örnekler vereceğim...

      Sinema öyle bir makine ki, seyircisiz (neredeyse) olamaz... Sinemanın varlık nedenidir, hikâyenizin izlenmesi amacınız... 'Ben seyirci için film yapmıyorum' demek, bir kaçıştır.

      Futbol maçları seyircisiz oluyor... Federasyonda karar alma mevkinde konumlandırılmış olanlarınki nasıl bir akılsa, nasıl bir zihinse artık, birkaç haydudun maçta yaptığı saldırganlığı, konuya müdahil takımın bir (iki, üç, dört...) sonraki maçını seyircisiz oynatarak cezalandırıyor... Böyle bir aptallığı sinemada yapamazsınız... Seyirciyi salona almadan filmi oynatamazsınız...

      Sinemada gişe ve bütçe hayati öneme sahiptir. Filmin yapılması sırasında harcanan para ekranda görülür çünkü... Harcanması gerekirken harcanmamış para da yansır perdeye...

      Sinema seyircisi Türkiye'de bugün düne göre yüzde 4 civarında azaldı (Haziran 2019). Bunun nedenleri apaçık ortada.

      Türk filmlerinin yapılabilmesi koşulu önemli ölçüde devletin aktaracağı finansa bağlı. Çok az yapım şirketi devlet desteğine ihtiyaç duymadan film yapabiliyor. Devletin verdiği destek de, deyim yerindeyse, hepten değilse de, büyük ölçüde çarçur ediliyor.

     Futbol oynamayı bilmeyen sahaya çıkmaya cesaret edemez. Çünkü seyirci öyle birinin daha fazla sahada kalmasına izin vermez. Boksör olmayan kişi, ringe çıkmaya cesaret edemez, çünkü ağzını burnunu kırıp, evine gönderirler... vb.

     Ama...

     Sinema dilini bilmeyen bir yığın şahıs, tuhaf bir cesaretle, boş/hoş bir tutkuyla, çocukça bir hevesle, görüntü yönetmeninin ya da ikinci yönetmenin himmetine sığınarak film setine çıkabiliyor. Görüntü yönetmeni ya da birinci asistan da projeyi bir parça kurtarıyor... Ortaya aslında derin bir sorun çıksa da, Türk seyircisi çoğunluk olarak estetik beğeni düzeyi gelişmiş olmadığı için, sinema diline dair bu sorun su yüzüne çıkmıyor.

      Televizyona iş yapan ve bu nedenle de kaçınılmaz olarak zihni televizyon yönetmenliğine göre biçimlenmiş kişinin, sinema filmi çekerim derken TV dizisinin bir bölümünü ortaya çıkartması kaçınılmaz! Bu durum, bir salgın hastalık halinde ortada duruyor... Böyle birinin filmini sinema seyircisi izler mi? Sinema filmi izleyicisi ile televizyon dizisi izleyicisi algı ve beğeni açısından büyük oranda aynı kişi değil... Beğeni düzeyi gelişmiş bir izleyici, televizyon dizisi anlayışıyla kurulmuş bu tür bir filmi ünlü oyuncuların hatırına binaen bir süre izler. Sonra izlemeyi bırakır, modern insanlarda film izlemek bir ihtiyaç halinde olduğundan, bu insanlar bir süre sonra kaçınılmaz olarak Hollywood filmlerine yönelir. Bu açık seçik biliniyor, çünkü 1960'lardan beri 15-20 yıllık düzenli aralıklar halinde bu hep böyle olageldi bugüne kadar.

      Mustafa Altıoklar'ın İstanbul Kanatlarım Altında filmiyle başlayıp, Yavuz Turgul'un Eşkıya filmiyle iyice tırmanan, Çağan Irmak'ın Babam ve Oğlum filmiyle zirveye çıkan Türk filmlerinin izlenme oranı, umarım bir kez daha başa dönmez, çünkü hayli iyi noktalara giden izlenme oranı bugünlerde bir kez daha erimeye başladı...

cengis asilturk           

Cengis Asiltürk


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —