Suç, yalnızca bireyin değil; düzenin, çevrenin ve suskunluğun da ürünüdür.
Yoksulluğun, adaletsizliğin, sevgisizliğin kol gezdiği bir yerde suç bireysel olmaktan çıkar, toplumsal hale gelir.
İşte tam da burada iki büyük hastalık belirir: “Bana necilik” ve empati yoksunluğu.
Komşumuzun, gencimizin, öğrencimizin derdine “bana ne” dediğimiz her gün, suçun tohumunu birlikte ekiyoruz.
Empati kurmadığımız sürece, kimseyi anlamıyor; kimseyi korumuyoruz.
Bugün toplumun baş belası olan uyuşturucu ve dijital kumar gibi felaketler, bu ilgisizliğin, bu duyarsızlığın ürünü.
Gençlerimize “aman ha” demek yetmez; onlara yol göstermek, onlarla konuşmak, yanında durmak gerekir.
Çünkü onlar kaybolursa, aslında hepimiz kaybederiz.
Unutmayalım: Cezalar suçluyu susturabilir ama vicdansızlığı susturmaz.
Gerçek adalet, insanın içindeki “bana ne” sesini susturduğu yerde başlar.
Ve bir toplum, suçlular çoğaldığında değil, sessiz kalanlar arttığında çöker.
Bende bu hafta bu kadar hoş ve dostça kalın.
