DOÇ.DR.CENGİS T. ASİLTÜRK

Tarih: 13.02.2020 23:47

SANAT VE HAYATIN KENDİSİ

Facebook Twitter Linked-in

       Herhangi bir işi; örneğin roman yazmayı, heykel yapmayı, dans etmeyi, bilimsel çalışma uğraşını, kariyerini, yemek yemeyi, seyahat etmeyi (deyim yerindeyse) aşkla seven, dolayısıyla yaşadığı dünyanın temel gerçeğinden kopmuş ve üretim amacına odaklanmış, onu varlık nedeni haline getirmiş insanlar bana bir yetersizliğin tezahürü gibi görünmüştür hep...

İnsan yüzlerce yıldır binlerce insan tarafından milyonlarcası yapılmış bir 'şeyi' nasıl bu kadar kutsallaştırabilir ki? Akıl alır yanı var mıdır bunun?

Gökyüzü bu kadar geniş ve yıldızlarla doluyken, ormanlarda ağaçlar doğup gelişip ölürken, hayvanları, böcekleri, çiçekleri ve bin türlü mahlukatıyla şu dünyada sabahlar, baharlar, nehirler, yağmurlar, geceler, yazlar, kışlar, sonbaharlar, şimşekler, sonsuz ovalar, kokular, kadınlar, düşlemler, imgeler, rüyalar ve doğanın kendi saf güzelliği mevcutken... Hem de tüm bunlar apaçık ortadayken...

Bir akıl hastalığı hali olmalı öteki...

Ancak...

Eklemeliyim ki: Hayatın kendisinin, kitaplar kadar öğretebileceğini hiç sanmam.

Kimileri, hayatın içinde uçuk kaçık, sağlıksız yaşamayı, yani ilkesiz/edepsiz yaşayarak dejenere olmayı hayat hakkında bilgilenmek sanıyor... Bilginin temel kaynağı mutlaka ve değişmez bir biçimde kitaplardır, ama kişisel gelişim zırvalıkları değil...

Yaşayarak öğreneceklerimiz bilginin çok sınırlı bir kısmını oluşturabilir.

Cehalet yaşayamamaktan değil, ciddiye alınabilir kitaplardan kopuk kalmaktan kaynaklanır. Kitap okumayan, düşünmeyi beceremez ki!

Benim yukarıda sözünü ettiğim; yaptığı işi ya da sanatsal ürün verdiği alanı yegâne değer görenlerin hayatı ıskalaması...

'Aslolan hayattır' oysa, ama hayatı anlayark ve bilinçle yaşamanın yolu bilgili olmaktır, bu bilginin öz-yolu kitaplardır.

Kanımca...

Cengis T.Asiltürk


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —