DOÇ.DR.CENGİS T. ASİLTÜRK

Tarih: 24.09.2022 08:43

Kısa Filmin Uzun Hikâyesi

Facebook Twitter Linked-in

İmrenerek bakıyorum, kalpleri dünyaya bir filmin içinden bakma arzusuyla dolu gençlere. Akıllarına takılan tuhaf hikâyelerden, bir kısa film çekme düşünün peşinde sürükleniyorlar. Dünyanın her yerinde adım başı bir kısa film festivali var. Heyecan dolu bu gençler buralarda geleceğin yönetmenlerine dönüşüyorlar.

Zihnim yoruluyor! Ürküyorum! Onca çabaya, onca düş kırıklığına değer mi? Değmez... Kolay hayatlar var oysa! Sakin, belirsizliği yok, güvenli! Yürür gidersiniz şairane duygular içinde bir kumsala ya da bir ağacın gölgesine uzanıp, filmini önce kafanda kurmak için... Şairlik gibi kısa filmcilik... Şairane bakış hayata...

Gelecekte geniş çevrelerce tanınacak olan şair Arthur Rimbaud, şu kısa film yönetmenlerinin tasarılarını bizlere getirmeleri gibi, çocukken yazdığı şiirlerinden birkaçını dönemin ünlü şairlerinden Paul Verlaine’e gönderme cesareti gösterdi. Usta şair Verlaine, bu şiirlere tutuldu. Mektubunda başka şiirlerini istedi. Yaşını da merak etti. Rimbaud, birkaç şiir gönderirken, beni ciddiye almaz endişesiyle, yirmi iki yaşında olduğunu yazdı. Verlaine şaşırdı! Yirmi iki! O büyüleyici şiirleri kurmak için erken bir yaştı! Verlaine, genç adamı yaşadığı yere davet etti. Onu istasyonun karşısında bekliyordu. İşte, bir şair ve bir kısa film yönetmeninin şairane atmosfer içinde buluşması... Rimbaud yolcularla birlikte trenden indi. İkisi arasındaki kara tren hareket aldı. Çocuksu şairi karşısında bulan Verlaine, “başkası sandım” dedi. Rimbaud “ben de...” dedi. Yıllar sonra yazacağı kitabının adını kastetmişti: Ben Bir Başkasıdır.

Kısa filmcilerin kalpleri, o şairlerin kalpleri gibi heyecan dolu. Dünyada olup biteni şair gibi gün-düşü içinde şaşkın gözlerle izliyorlar. Geceye, yağmura, sabaha, insana, çiçeğe, gökkuşağına, kediye, böceğe, zamanın altında solan şu insanların hayatına, kuşlara, denize, bulutlara, uçurumun ucunda duran geyiğe büyülenerek bakıyorlar. Öte dünyadan buralara fırlatılmış şu şairler ne iş tutarlarsa tutsunlar, bir şairden başka şey olamayacaktır. Bu yönetmenler de... Şairin uğrak hali onların da baş belası...

Düşlerinin peşine düşmüş bu öğrencileri, ayakları sürükleyip getirir odama. Şairin şiir kurma çabası gibi ağır ve yorucu bir serüvendir yaşantıları... Değer mi, katlanılan o düş kırıklıklarına? Yaşananları ve büyük rüyaları anımsa. Festivallerde filmler gösterilirken izleyiciler arasındaki duruşunu, oturuşunu, kalbinin vuruşunu anımsa. Perdede dirilen hakiki Cennet... Değmez onca çabaya. Değmez mi? Değer! Hayır değmez onca düş kırıklığına. Kafanız karışık! Şu gençler filmlerinin peşinden dünyanın dört bir yanına koşar. Şimdi kısa film çekme düşü peşine düşmüş şu arzu dolu gençlerle konuşurken kendi kendine “hayır” diyor “değer.”

Bunca deneyimden sonra, bugün şu gençlerin yaşında olsanız, şu gençlerin yerinde olsanız, yine o delikanlı olsanız, yine öyle yaparsınız. Hayallerinizin peşine takılır gidersiniz. Eskisi gibi o heyecan ve düş kırıklığını yaşarsınız, şu gençler gibi, yürür gidersiniz yepyeni dünyalar kurmaya... Bir kısa film izlesen, eski zamanlarda kalan o yitik hazinenin bulunduğu mahzenin kapısına yaklaştığın duygusu basar. Sinema okulundaki ilk Filminiz. İlk hikâyeniz! İlk gösterim... Size inanıp sizle yola çıkmış oyuncuların, kameramanın, kurgucunun, daha başka düş ortağınız kişilerin büyük heyecanı... Böyle bir dünyanın içinden geçiyorsa yönetmenler... Filmler kısa, umutlar ve hayaller uzundur...

Doç. Dr. Cengis T. Asiltürk


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —