Düşünceler önemli... Dilinizi düzgün kullanmayı beceremezseniz, sözünüz düzgün olmayacak... Diliniz ve sözünüz düzgün olmadan, düşünceleriniz düzgün olmayacak... Düşünceleriniz makul, mantıklı, düzgün olmadığında ilkeleriniz oluşamayacak... Oysa insan toplumsal bir varlık. İlkeleri oluşmamış kişiler, onurlu, EŞİTLİKÇİ ve ilkeli bir toplumu değil, içinde kaybolacakları bir insan yığınını oluşturur...
İşte bu yüzden insanlık, bu ve benzeri evrensel ilkelerinden, çıkarları ve kişisel menfaati için bir kez vazgeçti mi, artık o bataklık kurutulamaz. 'Olaylar ve kişiler önemli değil, düşünceler ve ilkeler önemli...' diye işte bu yüzden bağırıp duruyorum...
Yasalar karşısında insanların eşit olması gerektiği düşüncesinden bir an bile kuyşkuya düşmenin sonu, ebediyyen bir bataklığa gömülmektir.
'Dinlerden, dillerden, cinsiyetlerden, mezheplerden, ırklardan birinin beyanı/açıklaması esastır' ya da daha açıkçası, 'bir Sünni'nin, bir Şii'nin, bir Alevi'nin, bir papazın, bir adamın, bir kadının, bir muhtarın, bir imamın, bir dolmuş şoförünün beyanı esatır' sözü insanlığı felakete sürükler...
İnsanlığın en büyük hazinesi olan şu, 'kayıtsız şartsız eşitlik' ilkesi bir kez zedelenirse, insan zararlı olur diye düşünüyorum.
En küçük bir kişisel çıkarı ve menfaati uğruna... 'Yasa karşısında insanlar arasında fark gözetilemez' biçimindeki evrensel ilkeden ve insanlık düşüncesinden vazgeçebilecek kadar gözü dönmüş postmodernist oportünist şunu apaçık bilmeliydi: Hiçbir (Avrupa Birliği vb.) rejim, hiçbir otorite; hiçbir sistem bireyden gayriahlaki, insanlıkdışı ve insanlık suçu olmayan bir beklenti planlamadan, ona 'HUKUKDIŞI BİR AYRICALIK' tanımaz...
Bir mezhebe, bir ırka, bir cinsiyete, bir dile, bir dine tanınan ayrıcalığın (İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİNE KARŞIN...) postmodernist bir akıl tutulması olduğu niçin düşünülmedi, konuşulmadı?
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİNE göre;
İnsan: Bütün insanlar özgür, onur ve hakları yönünden eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler. (Madde 1)
İnsan Haklarının Özellikleri: Herkes ırk, renk, cins, dil, din, siyasal ya da herhangi bir başka inanç, ulusal ya da toplumsal köken, varlıklılık, doğuş ya da herhangi bir başka ayrım gözetilmeksizin bu bildiride açıklanan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Bundan başka, ister bağımsız ülke uyruğu olsun, isterse bağımlı, özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke uyruğu olsun, bir kişi hakkında, uyruğu bulunduğu devlet ya da ülkenin siyasal, adli ya da uluslararası durumu bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir. (Madde 2)
İnsan hakları; tüm insanların hiçbir ayrım gözetmeksizin yalnızca insan oluşlarından dolayı eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkına sahip olmasıdır. Herkes, cinsiyet, ırk, renk,din, dil, yaş, tabiiyet, düşünce farkı, ulusal veya toplumsal köken, zenginlik gibi fark olmaksızın kanun karşısında eşittir.
Gelip geçici kişisel çıkarlar ya da menfaatler için bu ilkelerin zedelenmesine fırsat verilirse; insanlık bunun altından kalkabilir mi?
Tek endişem bu...
Bunun üzerinde durma nedenim şu: Yarın birileri çıkıp da muhtarın beyanı esastır, Sünni'nin beyanı esastır, Alevi'nin beyanı esastır, papazın beyanı esastır, imamın, dolmuşçunun, bok kafalının beyanı esastır derse ne diyeceğiz?
Böyle şeyleri doğru yorumlayabilmek için, sanırım, Ünsal Oskay'ı, Umbero Eco'yu, İoanna Kuçuradi'yi, Mina Urgan'ın Dinozorun Anıları türü kitapları okumak gerek, Top Secret ya da İçimizdeki Çocuk yerine...
Şimdi ne yapmış oldular?
Küçük bir menfaat, çıkar, ayrıcalık uğruna bin yılların birikimi olan 'dil, din, cinsiyet, mezhep, ırk vb. ayrımcılığa karşı olma ilkesinden' kimilerinin kolayca vazgeçebileceğini sınadılar.
Artık... Jean Jacques Rousseau'nun 'Toplum Sözleşmesi de, ortadan kaldırılabilir, postmodernist zihniyet tarafından...
Şimdi ne mi oldu?
Kişisel çıkarı ve menfaati için EN ÖNEMLİ insanlık değerinden kolayca vazgeçebilecek yapıda insanlarla birlikte yaşadığımızı öğrendik...
Bilgi, bilgidir, bilginin kötüsü olmaz...
Doç. Dr. Cengis T. Asiltürk
