Her 19 Mayıs'ta, gençliğe ne kadar değer verildiği anlatılır; kürsülerden umut dolu sözler yükselir. “Geleceğimiz sizsiniz” denir, “Bu ülkenin yarınlarını siz inşa edeceksiniz.” Güzel sözlerdir bunlar. Ama gençler, bu sözlerin altını dolduracak somut adımların ne kadarının atıldığını sorguluyor. Çünkü gerçek hayat, söylemler kadar parlak değil.
Bugünün gençleri üniversite bitiriyor ama iş bulamıyor. İş bulan, düşük ücretle geçinemiyor. Aileden ayrı yaşamak, ev kurmak ya da hayalindeki mesleği yapmak bir lüks haline gelmiş durumda. Gençler, kariyer planlamaktan önce “nasıl geçineceğim?” sorusuyla baş başa.
Sosyal hayatta da durum pek iç açıcı değil. Gençlerin düşüncelerini özgürce ifade edebileceği alanlar sınırlı. Siyasi karar mekanizmalarında sesleri kısık, eğitim sisteminde ise çoğu zaman deney yerine ezbere zorlanıyorlar. Genç olmak artık umut değil, kaygı ile anılıyor.
Elbette hiçbir şey siyah-beyaz değil. Girişimcilik destekleri, kültürel etkinlikler ve bazı sosyal projeler var. Ama sorun şu ki, bu imkânlara erişim sınırlı ve genellikle aynı gruplara hitap ediyor. Her gencin faydalanabileceği adil ve yaygın bir sistem henüz kurulmuş değil.
19 Mayıs’ta gençliği alkışlamak yetmiyor. Onlara gerçek fırsatlar sunmak, söz hakkı vermek, geleceğe güvenle bakmalarını sağlamak gerekiyor. Çünkü gençler, sadece yarının değil, bugünün de insanı. Ve onların sesi duyulmadan, yarın zaten gelmeyecek.
Benden bu kadar.