SERDAR ERKAN


ARAP VE BATI EMPERYALİZMİNİN TARİHSEL İŞBİRLİĞİNİN GÜNÜMÜZDEKİ İZDÜŞÜMÜ-1…

Arapların Türklere karşı husumetinin temelinde yatan nedenleri, bu köşede daha önce yazmış olduğum “Araplar Türklere Neden Karşı?-2 başlıklı İki yazımda anlatmıştım.(okuyamayanlar, www.mersingazetesi.com sitesinde bu yazının al


                  “Din Özgürlüğü ABD için çok önemlidir” (Donald TRUMP, ABD Başkanı)

            Yıllardır merak ederim, Anadolu’da çocukluğumuzdan beri dedelerimizden duyup, yıllardır söylenegelen “Türk’ün Türk’den başka dostu yoktur” deyişi neden ortaya çıkmıştır? Batı zaten haçlı zihniyeti ile düşmanıydı, ancak Arap Müslüman kardeşlerimiz niye dost değildi? Bu yazı dizisi ile kendimce bugünlere gelirken yaşadığımız gelişmeleri analiz ederek, sorunun yanıtını aramaya çalıştım.

      Arapların Türklere karşı husumetinin temelinde yatan nedenleri, bu köşede daha önce yazmış olduğum “Araplar Türklere Neden Karşı?-2 başlıklı İki yazımda anlatmıştım.(okuyamayanlar, www.mersingazetesi.com sitesinde bu yazının altındaki linki tıklayarak okuyabilirler).

       Özetleyecek olursak; kendilerini peygamber soyundan gelen, büyük bir medeniyetin temsilcileri olarak gören, Arapların tıpkı Batı Dünyası gibi, Müslüman olmasına rağmen Türkleri sevmeyişinin birinci kök nedeni, Türkleri, o günkü medeniyetden nasibini almamış, vahşi, acımasız, barbar, istilacı Asyalı bir kavim olarak görmesidir. Kendilerine göre çok haklı nedenleri de vardır. Örneğin, 1255 yılında Moğol-Türk istilası ve , Bağdat’ın yakılıp yıkılması, 200.000 kişiyi ve kutsal Halife Mutasım’ın ailesi ile birlikte vahşice katledilmesi , Arapların kültürel hafızasından silinmemiştir. Diğer bir neden de, Yavuz Sultan Selim’in 1517 Çaldıran savaşı sonrasında Mısır’da hüküm süren Memlük’lülerden kutsal emanetleri İstanbul ‘a getirip kendini halife ilan etmesidir. Bu iki olay, kendilerini Son peygamber Hz. Muhammed’in soyundan gelen(necip millet) ve medeniyetin temsilcisi gören Arap aydınlarında bugüne gelen husumetin ve batı emperyalizmi ile Asyalı kavim olan Türklere karşı tutumun, Arap Müslüman kardeşlerimizin bilinçaltındaki bu husumetinin temel nedenleridir.

        Ancak, Türklerin haçlı savaşları başta olmak üzere, sonrasında Yavuz Sultan Selim’den bu yana resmen korumasını üstlendiği “kutsal topraklar”ı, İngilizlerin işgaline karşı korumaya çalışırken, Müslüman Arap kardeşlerinin, Türklere karşı bilinç altındaki husumet nedeniyle, hıristıyan İngilizlerle işbirliği yaparak, beklemeyen arkadan saldırıları sonucu, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur”, deyişi Anadolu’da zihinlere kazınmıştır. İngilizler, Arap din kardeşlerimizi, başta Mekke Emir’i Şerif Hüseyin’in ve oğlu Faysal ile bölgedeki bir çok aşiretin önde gelenlerine , altın dağıtarak veya krallık vaad ederek satın almışlar ve onları Osmanlıya karşı kışkırtmışlardır. Arapların, İngilizlerle işbirliği yapıp, Osmanlı’ya isyan bayrağını açarak askerlerine saldırması ve gerilla baskınları ile Osmanlı’yı ve payitahtı(Başkenti) şaşkına çevirmiştir. Hiç beklenmeyen tutum, bu olayları bizzat yaşayan Osmanlı Subayları/aydınları ile Arabistan çöllerinde askerlik yapıp, dönen veya esir kamplarından kurtulanların ruh dünyasında büyük bir hayal kırıklığı ve öfke yaşatmıştır.Gerçekten de ülkeler arasındaki, çıkar ve iktidar ilişkisini ilişkiyi günlük yaşantısındaki dost ahbap ilişkisine indirgeyen, bizim gibi duygusal bir halkın beklemediği bir tutumdur bu.

          Çünkü, Birinci Dünya savaşı öncesi, 1. Sanayi devriminin itici gücü olan buhar makinasının, kömür yerine, petrolün ,yakıt olarak keşfedilmesi ile Orta Doğu’daki topraklara başta İngilizler olmak üzere batılı devletlerin ilgisini artırmıştır. Bölgeye gönderilen casus Lawrence, Osmanlı egemenliğindeki bu toprakları ele geçirmek için Arapların , Türklere karşı bu husumetini keşfeder. Bundan sonra, o dönemde Dünya’nın en büyük emperyal gücü olan İngiliz devletinin politikası olarak bilinçaltındaki bu husumet üzerinden strateji üreterek, Orta Doğu’yu Sykes-Picot anlaşmasıyla nerdeyse her bir aşirete kadar cetvelle bölerek Osmanlı’dan koparmak olmuştur. Diğer yandan bu politikayı kalıcı hale getirmek için 1922 lerde bugünkü Suudi Arabistan topraklarında bugünkü bağnaz Vahabilik tarikatını da kurmuşlardır. Bu politika ve strateji Osmanlı’nın parçalanmasına ve İstanbul’un işgaline kadar başarıyla sürdürülmüştür.

            Anadolu’da Mustafa KEMAL’in önderliğinde yapılan, Kurtuluş savaşının başlangıcından itibaren de, başta Nurculuk ve Nakşibendilik tarikatları üzerinden ikinci Dünya savaşının sonuna kadar, bu İngiliz stratejisi uygulanmıştır. Kurtuluş savaşında belki bazı istisnalar hariç, önde gelen tarikat liderlerinin hepsi kurtuluş savaşına karşı olmuşlardır. Kurtuluştan sonra da genç laik Cumhuriyeti istikrarsızlaştırmak için 1930’ların sonuna kadar başta Nurculuk ve Nakşilik tarikatlarının (din elden gidiyor!. Sloganıyla ) kışkırtılması ile çıkarılan, Menemen ve Doğu’daki bütün isyanların temelinde bu emperyal strateji vardır. Hemen hepsinde hepsi kula kulluk etme düzenini bozan, insanı eşit yurttaş olarak gören laik Cumhuriyete karşı bilinçli olarak yapılmıştır. Çıkarları ve düzenleri bozulan Şeyh, Şıh , Seyit ünvanlı dini liderler ile aşiret reisleri, ağalar gibi feodal düzenin önde gelenleri tarafından başlatılan bu isyanların hepsi, İngiliz desteği ile mevcut çıkarlarını korumak için yapılmış olup, hiç biri demokrasi , özgürlük ve eşitlik talebi ile yapılmamıştır. İngilizlerin bu politika ve stratejisini iyi bilen Mustafa KEMAL ve arkadaşları, Cumhuriyetin ilanından sonra çıkardığı devrim yasaları ile önce halifelik makamını, sonrada tüm tekke ve zaviyeler ile misyoner okullarını kapatmıştır. Daha sonra laiklik ilkesini anayasaya ve kanunlara koyarak genç cumhuriyetin , bu saldırılara karşı hukuksal yapısını güçlendirmişlerdir. Aynı dönemde Türk devriminin bu çabalarına denk düşen , anti kapitalist Sovyet Devriminin de, batı destekli dini hareketleri kontrol etme çabalarının etkisiyle ,Afrika’dan, Çine kadar bağımsızlığını kazanan ülkelerde laik karakterli hükümetler iktidara gelmiştir. Bu nedenle emperyal devletler, Afrika, OrtaDoğu ve Asya’daki , yeni kurulan bağımsız ve dini kontrol edebilen, petrol kaynaklarını millileştiren Fas, Tunus, Mısır, Irak, Suriye Libya gibi bu “laik karakterli Cumhuriyetleri” çıkarları için tehdit olarak görmüşlerdir.( İrandaki , laik politikalar güden ve petrolü millileştiren Şah rejimi de , batı tarafından desteklenen dini lider Humeyni tarafından 1980 lerde yıkılmış, ancak Humeyni’nin Batıya ve özellikle ABD tavır almasıyla, batı politikası ters tepmiştir).

            İkinci dünya savaşından sonra ise İngilizler, Anadolu’da ve Orta Doğu’da bu strateji ve politikaların ve emperyal düzenin hamiliğini ABD ye devretmişlerdir. Bundan sonra , tarih sahnesine, Lawrence yerine, İngiliz Tarihçi, Dr. Arnold Joseph TOYNBEE(Bir oğluna Lawrence adını vermiştir) çıkmaktadır. Onun Kaliforniya’daki University of California in Los Angeles’ nin(UCLA) Üniversite Kütüphanesinin özel bölümünde yer alan bir kitabında Dr. TOYNBEE, Atatürk Cumhuriyeti : “Güney Müslümanlığı EŞARİLİK (Fas’dan Arabistan’a) bizim için tehlike olmaktan çıkmıştır. Bir şeyhi satın alır, hepsini yönetirsiniz. Bizim için kuzey müslümanlığı MATURİD’lik (istanbul’dan Buhara’ya Türk Bölgesi) tehlikelidir. Bunlar bilimle barışıktır. Her zaman ATATÜRK gibi bir asi çıkarabilir. Önlemi şimdiden alınmalıdır.” İfadesi ikinci dünya savaşı sonrası ABD nin politikalarını özetlemektedir. Buna göre ABD, güdümünde olmayan, bağımsız ve laik karakterli tüm ülkeleri istikrarsızlaştırmak için “dini hareketler din ve vicdan özgürlüğü” adına destekleyerek ve finanse etmelidir.

             ARAP VE BATI EMPERYALİZMİNİN TARİHSEL İŞBİRLİĞİNİN GÜNÜMÜZDEKİ İZDÜŞÜMÜ-2…

               1.bölümde değindiğimiz emperyal güçlerin, “dini hareketler din ve vicdan özgürlüğü” adına yapacakları destek ve finansman, batı kurumları eliyle yapılırsa fark edilebilirdi. O nedenle, Müslüman bir ülke eliyle yapılmalıydı. Bunun için uygun ülke 1. Dünya savaşında, Osmanlı’ya karşı Batıyla ittifak yapan Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğlu Kral Faysal’ın Suudi Arabistan’ıydı. Suudi Arabistan Krallığında kurulan Rabıta Örgütü aracılığıyla Balkanlardan Çin’e kadar (Anadolu ve Orta oğu’daki) tüm Müslüman hareket tarikatlar, laik karakterli hükümetlere karşı desteklenip, finanse edildi.

       Bu ve bunun gibi örgütlerle, Sovyetler Birliğine karşı, 1980’lerde başlayan Yeşil Kuşak Doktorini ile başlatılan Türk-İslam sentezi projesi ile Türkiye’de FETÖ gibi örgütlere örtülü, ve fakat Afganistan’da Taliban gibi örgütlere açık destek verildi. 2000 li yıllarda Resmi adı Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) ile Irak ile başlayan ve Sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen Arap Baharı ile kuzey Afrikadan , Suriye’ye kadar tüm batı karşıtı laik karakterli yönetimler devrildi. Yerine din eksenli veya batı yanlısı hükümetler getirilerek iç çatışmalar sürekli hale getirilerek istikrarsızlaştırıldı.

        Ancak, Türkiye Cumhuriyeti özelinde, ikinci dünya savaşı sonrası Dr.Arnold TOYNBEE nin temel felsefesini ortaya koyduğu doktorinin önünde üç önemli engel vardı . Birincisi , Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından titizlikle temeli atılan, din derslerini zorunlu tutmayan, güçler ayrılığına dayanan, laik , demokratik ,1963 anayasası ile laik, karma ve bilimsel eğitim. Diğeri , tarikatlar eliyle dini lidere (Şeyhe) tapınmayı ve kulluğu zorlayan ve Allah Korkusunu esas alan Arap Müslümanlığına karşı, oda kula kulluğu reddeden, Allah sevgisini öncelikli gören, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli gibi, Allah ve insan sevgisini esas alan Anadolu Müslümanlığının tasavvuf kültürünü yaratan Yörük/ Türkmen kültürü, Sonuncusu ise, Dünyanın üçüncü büyük , ordusu, laik ve Atatürkçü TSK idi.

        Bu üç engele karşı geliştirilen yeni emperyal Truman doktorini kapsamında; Türkiye’de ,2. Dünya savaşı sonrasında, tarikatları koruyup kollayan Menderes Hükümetine destek verildi, ve yerli ve milli Köy Enstitüleri kapatılarak, imam hatip liseleri açılarak, Siyasal İslam hareketinin gelecekte sistem için de iktidara getirilmesi hedeflendi. 1980 lere kadar Atatürkçü ve ilerici aydınlara karşı ve sağ-sol çatışması ile işlenen siyasi ve faili meçhul cinayetlerle 1980 darbesinin ortamı yaratıldı. darbesi ile , Atatürkçü, ilerici ve Türkçü, yeni emperyal doktorin karşısında olabilecek kesimler ezildi. Yeni darbe anayasasındaki daha önceki anayasalarda olmayan ve laiklik ilkesini zedeleyen “ din dersleri zorunlu hale” getirildi. Daha sonra, darbenin mimarlarınca ABD destekli Türk -İslam sentezi ortaya atıldı.( Engel olarak gördükleri, hoş görülü Anadolu İslamını, bağnaz ümmetçi Arap islamı içinde eritmek için) FETÖ gibi tarikatlar korunarak önü açıldı. Darbecilerin bize bol geliyor dediği anayasada Cumhurbaşkanlığının yetkileri artırıldı. Başta YÖK olmak üzere tüm devlet kurumları ve siyasi partiler anti demokratik ve otoriter yapıya büründürüldü. YÖK ve diğer tüm devlet kurumlarında bu ideolojiye göre atamalar yapıldı. (YÖK’ün ilk başkanı Prof. Dr. Mehmet SAĞLAM, sonradan Fethullah GÜLEN’in ABD ye giderek, üstün nitelikli insan olduğuna dair oturum izni alması için ABD mahkemesinde şahitlik yaptı).

       1990 lı yıllarda kamuoyunda tam bağımsız, laik, demokratik Atatürk Cumhuriyetinin savunucusu, Türk –İslam Sentezinin karşıtı, Muammer AKSOY, Bahriye UÇOK, Ahmet TANER KIŞLALI gibi en önemli Atatürkçü ideolog beyinler ve Türkiye’deki ayrışmayı önleyecek şahsiyetler , Gaffar OKAN, Musa ANTER tek tek faili meçhul cinayetlerle öldürüldü. 2000 lere giderken Atatürk Cumhuriyetinin önemli değerleri yok edilerek , son mıntıka temizliği yapıldı. Bu durum 1990 lı yılların sonuna 28 Şubat 1997 ye kadar sürdü. O tarihlerde , daha önce Uğur MUMCU, Muammer AKSOY ve Bahriye ÜÇOK gibi aydınların öngördükleri, yeni emperyal doktrininin olumsuz sonuçlarını , devlette ilk önce TSK nın üst düzey komutanları fark ettiler. MGK da kabul ettirdikleri kararlarla, yeni emperyal projenin maşaları olan, başta Fethullah GÜLEN olmak üzere devlet kurumları içindeki tüm etkin tarikatların üyelerini ve siyasal islamın önde gelenlerini ayıklamak için harekete geçtiler. Cumhurbaşkanı Demirel ile Ecevit Başbakanlığındaki koalisyon partilerinin desteğini aldılar. Bu durum emperyal güçler tarafından kabul edilemezdi. Ekonomik kriz tetiklenerek, koalisyon hükümeti zayıflatıldı . İMF nin önerisiyle Kemal DERVİŞ ekonominin başına getirildi. 15 günde 15 yasa ile ekonomi tamamen batı ekonomisine tamamen bağımlı hale getirildi. Öyleki batıdaki merkez bankalarının en ufak kur hareketi ile ekonomimiz etkilenir oldu. Uygulanan acı reçete sonucunda, koalisyon partilerinin arkasındaki halk desteği zayıflatıldı. Küçük ortak MHP nin ayrılması sağlanarak koalisyon bozuldu ve siyasal islamın temsilcisi AKP iktidara gelmesine destek verildi ve 2013 e kadar FETÖ, iktidarın gizli ortağı yapıldı. 2000 li yılların başında Büyük Orta Doğu Projesi(BOP)ile ılımlı İslam Anlayışı yeni doktorin olarak ilan edildi ve bu projenin eş başkanlığı 2002 yılında iktidara gelen,AKP başbakanına verildiği açıklandı . Ne tesadüfdür ki , 7 Ağustos 2003 tarihli, The Washington Post gazetesinde , daha sonra ABD eski dış işleri Bakanı olacak, Condolezza RİCE tarafından, kaleme alınan köşe yazısında , Orta Doğu’da Türkiye dahil 23 ülkenin sınırlarının değişeceğini yazdı.

        Ancak, 2010 yılında da Mavi Marmara gemisine Akdeniz’in ortasında uluslar arası sularda İsrail Devleti tarafından yapılan uluslar arası hukuka aykırı saldırı sonrasındaki gelişmeler ile FETÖ nün yaptığı açıklamalar ile AKP nin kurucuları da yeni emperyal doktorininin(BOP) tuzağını fark ettiler ve iktidarın iki ortağının arası açıldı. Batının desteği ile iktidara gelen AKP, Orta Doğu’da islediği anti Siyonist politikalarla artık ayakbağı oluyordu. Bunun üzerine okyanus ötesinden 15 Temmuz 2016 FETÖ darbesi tezgahlandı. Darbenin amacı başarılı olması değildi, Türkiye’nin iç çatışmaya sürüklenmesi ve dış müdahaleye zemin sağlanması idi. Aylardır söylenen darbe hazırlıklarından haberdar olan iktidar, FETÖ yü tasfiye edebilmek için meşru gerekçe yaratmak ve suçüstü yaparak, bunu lehine çevirmek için darbecilerin fiili olarak harekete geçmesini bekledi. Başta TSK içindeki Atatürkçü subaylar ve halkın desteği, ile “darbe başladı, ancak hemen kontrol altına alındı. Sonrasında çıkarılan OHAL yasası ile halk nezdinde FETÖ ve muhaliflere karşı tasfiyeler OHK lar ile meşru hale getirildi. Bu kafa karışıklığı ortamında son bir hamle ile , emperyal güçler tarafından, kurulan kanlı örgüt IŞID’ın bombalı eylemleri ile onlarca Türk vatandaşının ölümüyle,Türkiye iç çatışmaya sürüklenmek istendi. Bunlarda başarılı olamayınca , güneydoğu sınırında Suriye’de batının yarattığı IŞID örgütüne müdahale gerekçesiyle, bölgeye giren iki süper güç eliyle, yeni bir boşluk ve istikrasızlık ortamı yaratıldı. Rusya, Suriye ve Arap Dünyası ile ilişkilerimizde ve içeride FETÖ gibi tarikatları devlet içinde etkin kılmak gibi hataların sonunda, aldatıldığımız ve yanlış yolda olduğumuz görüldü, 180 derece politika değişikleri yaşandı. Türkiye, Fırat kalkanı, Zeytin Dalı ve son Barış Pınarı Harekatı ile bu bataklığa girmek zorunda kaldı. Tabi ki, başını Suudi Arabistan Krallığı’nın çektiği Arap Birliği zaman geçirmeden harekatı hemen kınadı.              

        Kanımca tüm bu gelişmeler karşısında çözüm, Batının tüm emperyal projelerini boşa çıkaracak dış politika, ekonomi ve laiklik konusunda Atatürk Cumhuriyetinin kuruluş felsefesine ve ayarlarına geri dönmektir. Zaten, 17 yıllık AKP dönemi sonunda gördük ki, istesek de istemezsek de dış politikadaki zorunlu U dönüşleri zaten, bunu gösteriyor ve dayatıyor. Ve bu ortamda, ABD başkanı Trump, bugünlerde başlangıçtaki ifadeyi ve son olarak da Suriye’ye ait petrol yataklarını hukuksuz şekilde nasıl el koyduklarını ve yaralandıklarını söylüyor. Trump’ın ve Arap birliğinin son açıklamaların , coğrafyamızda gelecekteki izdüşümünü ve nasıl sonuçlar doğuracağını, hep birlikte yaşayarak göreceğiz.

                    28.10.2019

serdarerkan 

          Serdar ERKAN

Değerli dostlarım; İSTİFAMDIR

Saygılı; “Birbirimize candan bağlıyız”

Köy Enstitülerinin Günümüzdeki Anlamı Konuşuldu

Prof. Dr. Tuncel, “Rektör-Öğrenci Buluşması”nda Öğrencilerle Bir Araya Geldi

Kira Tespit Davalarında Dava Sayısını ve Mağduriyeti Azaltacak Bir İhtiyati Tedbir Önerisi

Dr. Ramazan Demirtaş sabah Tokat'a 5.6 deprem olacağını söyledi saat 18:11'de söyleciği gerçek oldu!

9 aylık hamile kadın öldü, bebeği hayatta kaldı

MSB’den kritik İncirlik kararı: Komutanlık üst komutanlığına dönüştü

Mehmet Akça: “Her emekli, TÜED’in doğal üyesidir”

DDY ÇILDIRMIŞ OLMALI...

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 32 28 1 3 53 87
2.Fenerbahçe 32 27 1 4 57 85
3.Trabzonspor 32 16 12 4 12 52
4.Beşiktaş 33 15 12 6 6 51
5.Rizespor 32 14 12 6 -4 48
6.İstanbul Başakşehir 32 13 12 7 4 46
7.Kasımpaşa 32 13 12 7 -2 46
8.Sivasspor 32 11 10 11 -5 44
9.Antalyaspor 32 10 10 12 -1 42
10.Alanyaspor 32 10 10 12 -5 42
11.Adana Demirspor 32 9 10 13 5 40
12.Samsunspor 32 10 14 8 -6 38
13.Ankaragücü 33 8 12 13 -3 37
14.Kayserispor 32 10 12 10 -9 37
15.Konyaspor 32 8 12 12 -11 36
16.Hatayspor 32 7 13 12 -8 33
17.Gazişehir Gaziantep 32 8 17 7 -15 31
18.Fatih Karagümrük 32 7 16 9 -6 30
19.Pendikspor 32 7 16 9 -28 30
20.İstanbulspor 32 4 21 7 -34 16

YAZARLAR