15 Temmuz 2016 FETÖ darbesinden sonra, “Askeri ve sivil bürokrasiye, Menzil tarikatı , Diyanet İşleri Başkanlığına, İhvancı” kadrolar egemen oldu. İhvancı Sadat Şirketi, başkent Ankara’da ASELSAN gibi devlet şirketlerin desteğiyle, “Türkiye’de Şeriat Anayasasının Taslağı”nı tartıştırdı.
Damadın Ekonomi Bakanlığı sırasında, Merkez Bankası’nın, kötü gün parası 128 Milyar doları buharlaştırıldı. IMF’ye para vermekle övünen Türkiye, borç para almak için, nihayet IMF’nin kapısını tekrar çalmak zorunda kaldı. Özetle, Siyasallaştırılmış İslam; 1950’lerde İmam Hatip Okullarında, 1960’larda, Kominizmle Mücadele Derneklerinde, 1980’lerde Rabıtacı tarikatlarda örgütlendi. 1990 larda FETÖ ile devlet içinde örgütlendi. 2002’de başlatılan BOP süreci ile hükümet oldu.
15 Temmuzdan sonra İhvancı kadrolarla yola devam edildi. Bu süreçte, Atatürk Cumhuriyetinin kurucu ve kurtarıcı değerleri, ilkeleri ve kadroları eşi benzeri görülmemiş “yıkım ve kıyıma”na tabi tutuldu. BOP’la Irak, Suriye, Libya, Tunus, Fas ve Afganistan olaylarından sonra, bölge halklarının ve Anadolu halkının Atatürk ve laik Cumhuriyet sevgisi daha da güçlendi. Suriye’de Emevi caminde namaz kılmayı hayaledenler, İstanbul’da, COVİD-19 ortamında Ayasofya caminde ‘nafile telafi namazları’ kılmakla yetinmek zorunda kaldı. Çok ağır bir tahribat verilmesine rağmen, halkın gönlündeki Cumhuriyet kaleleri zaptedilemedi ve kurucu ilkeleri ve değerleri sarsılmadı. Sonuçta hikayenin sonuna gelindi. ‘Siyasallaştırılmış ılımlı İslam’, Cumhuriyetle savaşı kaybetti.
ILIMLI İSLAM PROJESİ OLMADI, SİZE FEDERASYON VERELİM
2000’lerin başında, Condelezza Rice; Irak, Suriye, İran ve Türkiye’nin dahil olduğu 23 ülkenin sınırlarının ve rejiminin değiştirileceğini açıkça ifade etti. Özellikle bunların içinde NATO üyesi olan Türkiye’nin de açıkça ifade edilmesi ve NATO askeri toplantılarında, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü yok sayan haritaların gösterilmesi, NATO’nun kuruluş amacına ters büyük bir çelişki değil midir? Öte yandan, Papa’nın Kuzey Irak ziyaretinde, topraklarımızı içine alan Büyük Kürdistan pullarının bastırılması, NATO ve İngiltere üst düzey komutanlarının, Suriye Garnizon Devlet ordusunun ağır silahları önünde fotoğraf vermeleri, son olarak NATO’da görevlendirilen Macron’un bölgeye ziyareti tesadüf müdür?
YAĞMURDAN KAÇARKEN, DOLUYA TUTULMAK
Derin NATO tarafından meşrulaştırılmaya çalışılan Suriye garnizon devlet ve kara ordusu, Türkiye’nin istikrarsızlaştırılması için askeri seçenek olarak kenarda tutulmaktadır. Bu yolda öncelik, 2023 seçimleri öncesi “federasyon yoksa iktidar da yok” iç ve dış dayatmasının “Millet İttifakı”na kabul ettirilmesidir. Aslında “Millet İttifakı’nezdinde, Türkiye dayanıklılık testine tabi tutulmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin muhalif partileri ve yurttaşları, yeni Afganistan rejimi ile korkutulup, federasyona razı olacaklar mı? AKP’nin son Diyarbakır mitingi, Oğuz Kaan Salıcı’nın, Irak merkezi yönetimini(Bağdat)değil de, bağımsızlık referandumu yapan bölgesel yönetimini muhatap alan ziyareti, Davutoğlu’nun Diyarbakır’daki son açıklamaları (Suriye’de federasyon kurulması ve Diyarbakır’a Amed adının verilmesi hk.), bu süreçte ne anlama gelmektedir? İçeride, Diyanet İşleri Başkanı üzerinden bilinçli başlatılan laik-anti laik kutuplaşması, AKP’nin laikliği askıya alacak Anayasa değişikliği açıklamadan önce, karşı çıkacakları HDP ile birlikte aynı çuvala sokacak ‘seküler cepheleştirme’ stratejisi midir?
MHP’nin de laikliğe sahip çıkan son açıklaması iç siyasi dengeleri nasıl etkileyecek?
TÜM PARTİLERE VE YURTTAŞLARA DÜŞEN ÖNEMLİ GÖREV
Emperyalizmin iç ve dış taşeronlarına karşı verilen, dedelerimizin ve nenelerimizin kan ve gözyaşı ile kurduğu, ÜNİTER, LAİK, DEMOKRATİK, SOSYAL HUKUK DEVLETİ olan Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkarak, ulusal (Misak-ı Milli) sınırları içinde barış ve refah içinde ‘birlikte yaşamayı savunmak’ her siyasi görüşten yurttaşlarımızın görevidir. Cumhuriyetimizin sağladığı olanaklarla, bugüne dek barış içinde yetişen aydınlarımızın ve yurtseverlerin bir borcudur. Bu nedenle, başta tüm siyasi partilerimizin ve yurttaşlarımızın hem üniter, hem laik, hem de demokratik, sosyal hukuk devleti niteliklerin, ‘birlikte ve aynı anda Yurtta Barış, Dünya’da Barış’ anlayışıyla savunulması gerektiği günlerden geçmekteyiz.
Serdar Erkan
